Dünyaya geliş nedenimiz ölüm değildir. Canlıları bekleyen
kaçınılmaz son ölüm değil, doğaya yeniden karışmaktır. Doğanın değirmeninde
öğütülüp yeni bir forma bürünmektir yaşam ve ölüm denen karşıt yapılar. Bu
anlamda bakıldığında ölüm olgusu aslında evrene yabancı olan bir kavramdır. Ta
ki evren gerçekten ölünceye kadar. Bizler atalarımızdan aldığımız genleri yeni
nesile aktarmakla görevli ara formlar olarak dünyada bulunuyoruz. Yani asıl
olan genetik miraslarımızın ölümsüzlüğü için yaşam denilen olguyu duyumsamaktır
varlığımızın temel nedeni. Anne ve babamızın sahip olabileceği trilyonlarca
olası çocuklar içinde bizim birinci gelmiş olmamız bir diğer çoşkulu süreçtir
yaşam denilen garip duyumsamada. Karanlıktan geldik karanlığa gidiyoruz ama
arada güneş, dünya, aşk, sevgi, nefret, şiddet gibi olgusallıkları da
duyumsamak önceliğine sahip olduk doğma olasılığı olup ta doğmamış yok hükmünde
olan diğer kardeşlerimize oranla. Atom altı parçacıklardan başlayıp atomdan
geçen ve bedenleşen yapımız aslında evrenle yaşıttır, hepimiz aslında 14.5
milyar yıl yaşındayız. Bu algı yaşam ve ölüm denen olguların aslında güzellik
ve kötülükle özdeş olmadığını sadece varsıllığıyla değerlendirilebilecek
yapılar olduğu anlamına ulaştırır bizi. Özce doğum da ölüm de korkulacak şeyler
değildir, ne ki gerçek anlamda insanlaşabilirsek eğer.
Hakkımda
Psikoloji
Sağlık
evrim etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
evrim etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
7 Ağustos 2018 Salı
6 Ağustos 2018 Pazartesi
DÜŞÜNSEL EVRİM TARİHİNDE ATATÜRK’ÜN YERİ
1784'le Immanuel Kant şöyle yazıyordu
"Aydınlanma, insanın, kendi aklını bir başkasının
kılavuzluğu olmadan kullanamayışı durumundan kurtulmasıdır İnsanların çoğu
ergenliğe erişip akıllarını, tembellikten ya da korkaklıklarından kendileri
kullanmak istemezler. Bu yüzden birileri, bu gibileri gözetmeyi bellerler; bu
gibileri hayvan güdüyorlar gibi, önce aptallaştırırlar, kapatıldıkları
yerlerden çıkmalarını şiddetle yasaklarlar; tek başlarına yürümeye
kalkışırlarsa başlarına gelecek tehlikeleri onlara anlatırlar. Ayrıca yasalar
ve mevzuat, ergin olmayı-aklını kendisi kullanmayı sürekli engeller. Bu
nedenlerden kendi başına, güvenle yürüyebilen pek az kişi vardır Oysa
aydınlanma için, özgürlükten başka bir şey gerekmez. Ne var ki, dört bir yandan
'düşünmeyin' diye bağırıyorlar. Subay,”Düşünme, talimini yap”; Papaz, ”Düşünme
İnan” ;maliyeci, 'Düşünme öde' diyor. Oysa, aklın kamu önünde kullanılması
özgür olmalı. Aydınlanma böyle sağlanabilir. Hiçbir dönemin, kurumun
kendisinden sonraki dönemin bilgilerini genişletmemesi, insanların
aydınlanmada ileri gitmemesi için sözleşmeler yapamaz."
18 yy 'da Diderot, d'Alambert, J.J Rousseau, Voltaire gibi
düşünürler şu noktada birleşiyorlardı ki, düşünmenin, vicdanın ve kalemin
özgür olması, bilimin ilerlemesi için çok gereklidir ve sosyal ilerlemeyi
sağlayacak tek araç bilimdir.
Günümüzde Atatürk’e yönelik saldırılar artmıştır. Bu artışta
ilginç olarak kendilerini ilerici görenlerde yer almaya başlamıştır. O’nun
misyonunu doldurduğunu, şimdi ise başka bir dönemin yaşandığını, yeni
arayışlara girmek gerektiğini söyleyenler var. Kemalizm’in, Atatürkçülüğün bir
ideoloji olmadığını olamayacağını, kaldı ki ideolojilerin ömürlerini
tamamladığını savunanlar var.
Bu yazının amacı düşünsel evrim tarihinde Atatürk’ün nereye
konulması gerektiğini tartışmaya açmaktır. İnsanoğlu hayatta kalmaya çalışırken
zaman içinde sadece mekaniksel eylemlerin yetmediğini bu arada dünyayı da
tanımanın şart olduğunu, soyut kavramlar dünyasının yaratılması gerektiğini
anlamıştır.Bu durum düşünsel evrimin başlangıcını oluşturur. İşte bu noktadan
itibarendir ki insan doğayı tanımak ve ona hükmetmek için çeşitli mekanizmalar
geliştirmeye başlamıştır. Bu da günümüz insanın ulaştığı teknolojik devrimlerin
oluşumunu sağlamıştır. Doğayı kendi istediği şekilde değiştirme gücüne sahip
tek canlı insandır. Doğaya meydan okuma ve onu değiştirmenin yolu sadece
bedensel güce değil ama aynı zamanda düşünsel güce de bağlı olmuştur ve bu
bağlılık günümüzde de halen devam etmektedir. İnsanlığın teknolojik devrimi
oluşturabilmesinin gerisinde 100 bin yıllık insan düşüncesinin evrimsel
gelişimi söz konusudur. Düşünsel evrimsel sıçramaların kökeni bugün Doğu diye
adlandırdığımız topraklardır. Nedenleri ve ne derece doğru olduğu tartışmaya
açık olmakla birlikte daha sonra Doğu’nun düşünsel evrimsel gelişime olan
katkılarının sürdürülebilirliği kesintilere uğramıştır. Bu da günümüzde doğu
batı arasındaki gelişmişlik farkının en önemli nedenidir. Bunun aşılması için
bazı ideolojik açılımlar yapılmaya çalışılmıştır. Ancak bu ideolojilerin batı
kaynaklı olması ve batının özelliklerini taşıması nedeniyle Doğu’da bu
açılımlar başarısızlığa uğramış ve yakın tarihimizde gördüğümüz gibi hepsi
çökmüştür. Doğada boşluk olamayacağı gerçeği düşünsel boyutta da harekete
geçmiş yıkılan ideolojilerin yerini milliyetçilik kökten dincilik akımları
doldurmaya başlamıştır.
Düşünsel evrimsel tarihi oluşturan her düşünce insanlık
üzerinde olumlu veya olumsuz bir etkiye sahip olmuştur. Kimileri unutulmuş
kimileri de günümüzde hala yaşamaya devam etmektedir. Süreklilikte en önemli
etken o düşünce biçiminin gelişmeye açık olması genel insan karakterine ve
özelliklerine uyum göstermesidir. Genel kabul görmüş düşünce sistemleri çıktığı
an için geçerli olan ve o dönemdeki maddi şartlara uyumluluk gösterdiği ölçüde
doğru olan kavramlar dünyasıdır. Sürekliliği kesin değildir. İnsanoğlu devrimci
adımlarını önce düşünsel alanda sonra doğasal alanda gerçekleştirmiştir. Yani
önce düşünsel sonra mekaniksel devrim. Düşünsel devrimde önemli olan bu
düşüncelerin yaratılması ve insanlığın önüne konulmasıdır. Her insan ve
toplumsal yapı kendine uygun olduğuna inandığı düşünceyi üretir. Batı kaynaklı
düşünsel üretimlerin doğuya uyarlanmasında karşılaşılan başarısızlıkların
kaynağı bunların oluştuğu şartların Doğu’da bulunmamasıdır. Kendi doğrularının
evrensel ve mükemmel olduğuna inandıkları ve bunların dışında doğruların
olamayacağını, olursa bunu da kendilerinin yaratabileceğini düşündüklerinden
doğunun uyumda sorun çıkarmasını anlamamakta ve ilkellik, gerilik, düşüncesizlik
vs. olarak adlandırmaktadır.
Mustafa Kemal Atatürk ise yaşadığı toprakların ve insanların
özelliklerine uygun olan düşünsel devrimi gerçekleştirmiştir. Elbette batı
kaynaklı düşünsel değerlerden yararlanmıştır. Batı da düşünsel değer yaratma
aşamasında doğu kökenli düşünsel değerlerden yararlanmamış mıydı? Benzer
şekilde Atatürk’te yararlanmıştır. Bugün tüm saldırılara rağmen Atatürk’ün
düşünsel alanda gerçekleştirdiği devrimlerin devamının sağlanmasında halkının
özelliklerine hakim olması, insanlık tarihinin ve çağının özelliklerini iyi kavraması
en önemli etkenlerdir. Kemalizm’i klasik ideolojilerle aynı kefeye koyarak
suçlayanların en azından şu söze dikkat etmeleri gerekir:
“Öğretmenler, Cumhuriyet sizden irfanı hür, fikri hür
nesiller ister”
Hangi klasik ideolojide bu tarzda bir düşünsel çıkış vardır.
Yoktur. Kim vicdanı hür, fikri hür nesil ister. Hür nesil istemek özgür düşünce
demektir. Hangi ideolojik yapılanma buna izin vermiştir ki kendisinden başka
doğru bir ideolojinin olmadığını söylerken? Atatürk sosyal alanda mutlak
geçerli kuralların az olduğunu değişken kuralların ise çok olduğunu bilen ve
gören bir dehaydı. Sözlerinden bunu çok iyi özümsediğini görmek mümkündür. Bu
da çağın mazlum toplumlarında derin etkilere yol açmıştır. Mazlum toplumların
insanları herhangi bir baskı olmaksızın bu büyük İnsan’ın resimlerini evlerinin
bir köşesinde taşıyorlarsa bunun bir anlamı olması gereklidir. Bu da Atatürk’ün
düşünsel devriminin evrenselliğini, düşünsel evrim tarihinde önemli yer tutan
kişiler kadar hatta daha da ileri olarak bir devletin doğmasını sağlayacak
kadar önemli bir şahsiyet olduğunu gösterir. Atatürk’ün düşünsel devrimi tüm
dünyanın olumlu ilgisini çekecek kadar değerli ,evrensel ve bir o kadar da
büyüktür. Adının Atatürkçülük, Kemalizm olması veya olmaması küçük bir
ayrıntıdır. Ama bu devrimci açılımın da bir adının olması gereklidir. Kemalizm,
Atatürkçülük deyimleri Türk Devrimi’nin ideolojik yapısını göstermek için
söylenegelmiştir. Türk Devrimi Tarihte ilk olarak hem Ulusal Bağımsızlığın
kazanılmasında Emperyalist güçlere karşı savaşım verip bunu kazanmış, hem de
düşünsel alanda yenilikçi açılımı sağlayıp tümden Batı kaynaklı olmayan kendine
özgü yeni bir Düşünsel devrim yaratmıştır. Bu yönüyle tarihteki yerini almıştır
almaya da devam edecektir.
Akıl özgürlüğünü, bilme etkinliği olarak yaşar. Aklın
bilgilenme düzeyi yükseldikçe insan bağımsızlaşır ve gerçek insan olur.
Akıl, özgürlüğünü yaşayarak bilgilenmiş, bilgilendikçe
yaşamda kalmasını sınırlayan, kendisini bağımlı kılan doğal ve toplumsal
sınırlamaları, yaşamda kalma olanaklarını genişletmiştir. Yaşamda kalma
olanaklarını genişlettikçe insan bağımsızlaşmıştır.
Bağımsızlık, aklın özgürlüğünün doğa-insan ve insan-insan
ilişkileri içindeki etkinliğidir.
Özgürlük bilgiden değil, bilgi özgürlükten doğar.
Kölelik zincirleriyle efendilere bağlanmış Spartacus'ü
Roma'ya isyan ettiren, ülkesi yabancı güçlerce işgal edilmiş Mustafa Kemal
Atatürk’e "ya bağımsızlık ya ölüm" dedirten, onların akıllarının
özgürlüğünden başka bir şey değildi.
İşte bu üstün değerlere sahip olana Yüce Atatürk için 27 Kasım
1978 yılında yapılan UNESCO’nun 30. genel kurulunda 156 ülkenin oybirliği ile
1981 yılının Atatürk Yılı olarak kutlanmasına karar verilmiştir. Kararda şöyle
denmektedir:
Uluslar arası anlayış ve barış için çaba harcamış üstün bir
kişi, olağanüstü bir devrimci, sömürgecilik ve emperyalizme karşı savaşan ilk
önder, insan haklarına saygılı, dünya barışının öncüsü, insanlar arasında
hiçbir renk,din,ırk ayrımı gözetmeyen eşsiz devlet adamı Türkiye
Cumhuriyeti’nin kurucusu.
Bunlara daha başka ne eklenebilir ki? Ama günümüzde bazıları
çeşitli isimler altında bütün dünyanın böylesine tanımladığı eşsiz insan
Mustafa Kemal Atatürk’ü eleştirmek için gayret gösteriyorlar.
Ama bu gayretleri hep boşa çıkacaktır. Çünkü Atatürk
sadece Türkiye Cumhuriyetine değil tüm dünyaya mal olmuş bir dehadır. Burada
önemli olan eleştirmek değil daha iyi anlamaya çalışmaktır. Bilimsel
Atatürkçülüğü geliştirmektir. Nasıl ki zamanında dünyanın çeşitli ülkelerinde
sıradan insanların evlerinde resmi varken ve tüm dünyanın örnek aldığı bir
insanken, bizler de günümüzün Atatürkçüleri yüce önderin öğretileri ışığında
ülkemizi yine dünyanın saydığı saygın ve örnek alınacak bir ülke konumuna
getirmek zorundayız. Bunun için de önderimiz Atatürk rehberimiz
Atatürkçülüktür.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)