psikoloji etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
psikoloji etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

6 Ağustos 2018 Pazartesi

BUYURGAN DESPOTİK ANLAYIŞ VE ETKİLERİ

Devrimci alternatiflerle tanışmamış, bundan yoksun olan kitleler, toplumsal demokrasi kendilerini hayal kırıklığına uğrattığında tutucu yapıya dönerler. Bu kitleler durumlarının kötü olmasının sorumluluğunu içinde yaşadıkları toplumsal demokraside ararlar. Bunun sonucu ise tutucu eğilimlerin güçlenmesi, yani faşizmdir. Faşist yapılanma hem sosyal örgütlenmede, hem de dinsel alanda olur. Toplumsal altüst oluşlar, yönetsel ve dinsel algılamalarda tutucu yapının güçlenmesine yol açar. Alternatif yöntemlerin de olabileceğinden habersiz kitleler, içinde bulundukları sistemin daha da tutucu hale gelmesini istemekten başka şansa sahip değillerdir. Toplum içerisinde kişiliksiz ve adsız yaşam sürdüren bireyler, kendilerini ifade edebilmek için buyurgan önder ihtiyacı içine girerler. Bunu fark eden buyurgan nitelikli kişiler de bu bireylerin efendiliğine atlamak için uygun fırsat kollarlar, fırsatlar çıktığı anda da efendilik statüsüne yükselirler. Fırsatın çıkmadığı durumda ise, o fırsatı yaratmak için provokatif eylemlere girişirler, toplumun gizemli ve dinsel yapısına aşırı vurgular yaparlar, geleneksel yapının ve ailenin yüceltilmesi kavramlarını sık sık kullanmaya başlarlar. Despotik, buyurgan nitelikli kişiler adsızların, ötekileştirilmişlerin efendisi olmayı sürdürmek için, bunlara kendi yarattığı dünyanın kurallarına uygun kişilik yapısı dayatırlar. Böylece adsız ve ötekileştirilmişler, sözde kendilerini ifade edecek ortamı yaratan önderlerine sıkı şekilde bağlanır ve onunla özdeşleşirler. Bu özdeşleşme o kadar ileri derecelere götürülür ki, önder ve onun buyurgan, despotik yönetim anlayışına yapılacak en küçük eleştiriye bile tahammül gösterilmez ve eleştiri sahibi imha edilmeye çalışılır. Eleştirinin kendisi ötekinin toplumsal durumunu vurgular, ancak öteki bununla yüzleşmek istemez. Nasıl istesin ki, toplum içinde bir adsız olarak yaşamaktadır ve önderden kopuş yine adsız, ötekileştirilmiş dünyaya dönmek demektir. Karşıtlarına karşı gösterilen saldırgan davranışın temelinde bu yatar. Köleleştirilen adsız ve ötekileştirilmişler buyurgan ve despotik öndere bağımlılı­ğa katlanabilmeleri için, buyurgan, despot onlardaki bağımsız düşünme, kendi kişiliğini bağımsız olarak geliştirme bilincini bastırmak için elinden gelen her şeyi yapar. Örneğin kadına örtünmenin ilahi bir buyruk olduğunu vurgular, böylece hem fiziksel hem de düşünsel tesettürü sağlamaya çalışır. Kadının düşünen, yaratan, eleştiren, üreten bir varlık değil, sadece çocuk doğurmak için yapılandırıldığına ve böylece erkek efendinin bir kölesi olduğuna inandırılmaya çalışılır. Analığın ülküleştirilmesi, göklere çıkarılması, ama aynı zamanda kadının dört duvar arasında esir olarak tutulmaya çalışılması arasındaki çelişki işte burada yatar. Buyurgan ve despot için kadın, erkeğin türünün devamını sağlamanın ve evlenerek gittiği ailenin kölesi olmanın dışında başka bir şey değildir. Çünkü kadına açıkça ve resmen düşünme ve özgür davranma hakkını tanımak, tüm buyurgan, despot öğreti yapının gümbür gümbür çökmesine yol açar. Despotik ve buyurgan devlet kendi korumasını sağlamak için aynı özelliklere sahip bireylere ihtiyaç duyar. Bu amaçla kendi öğretilerine uygun aile yapısını oluşturmaya ve onu desteklemeye başlar. Böylece kendi despotik ve buyurgan yapısını savunacak köleleştirilmiş bireylerden savunma hatları oluşturur. Bu kişiliklerden despotik ve buyurgan öğretinin yılmaz savunucuları ortaya çıkar. Bu yılmaz savunuculara tek görev verilir: gerici düzenin düşmanı olarak görülen özgür akla sahip yurttaşların ezilmesi. Buyurgan despotik yönetim, yılmaz savunucular elde etmek amacıyla kalaba­lık ailenin mutluluğu öğretisini işlemeye başlar. Böylece sürekli yeni kuvvetler elde etmeyi garanti altına almaya çalışır. Burada kadına çok çocuk doğurma görevini verir. Böylece kadının insan olma işlevi değersizleştirilir ve kadın buyurgan, despotik yönetimin sürdürülmesi için çocuk üretim makinesine dönüştürülür. Buyurgan, despotik anlayış için ülküleştirilmiş annelik kavramı geliştirilir. Diyalektiğin özü gereği bunun karşısına da kötü örnek olarak düşünen, üreten, sorgulayan kadın konur. Buyurgan, despot için bu kadınlar arasında ayırım yapmak çok önemlidir. Buyurgan, despot sokak kızı olarak gördüğü devrimci, üretici, düşünen, sorgulayan kadın varlığından şeytan görmüşçesine ürker ve onları bedenini satan iğrenç varlıklar olarak görür. Buyurgan, despot için kadın, erkeğin kölesi olmayı kabullenmiş ve görevi sadece erkeğin neslini sürdürmek olan bir yaratıktır, kadın onlar için bir insan bile değildir. Buyurgan, despot kendi istediği özelliklere uygun kadın profili görürse, örneğin başörtüsünü savunma amaçlı eylem yapan kadınlar gibi, onların kılına dokunmaz. Kadını daha da kişiliksizleştirecek gerici başkaldırmaları gördüğünde ise onlara müdahale etmez, tam aksine onları destekler ve örneğin düzenin koyduğu gösteri yasağına aykırı davransa bile gayet nazik davranışlarda bulunur. Ancak sokak kızı olarak gördüğü ve insan olarak değerlendirmediği, bağımsız ve kendi kişiliğine sahip olan kadınların daha fazla özgürlük istemelerini kendi buyurgan, despot yapısına ciddi bir saldırı olarak görür ve en küçük hak talebini bastırmak için en vahşi yöntemleri uygulamaktan kaçınmaz. Bunun neden yapıldığı sorusuna ise aile ve ülkenin birliğini, ahlakını, namusunu korumak için diye cevap verir. Temel amaç sadece ve sadece doğurmak için koşullandırılmış, köle zihniyetli kadın yaratmaktır. Bunu yaparken de kadının çocuğu hangi şartlarda doğurmak istediği, nasıl yetiştirmek istediği, kaç çocuk sahibi olmak istediği gibi en basit insani sorularına cevap vermez, aksine bunlarda dahil tüm konularda kuralları kendisi koyar. Kadının her alanda mutlak özgürlük kazanması, buyurgan, despot devlet ve aile yapısının önündeki en önemli tehlikedir. Bunun bilincinde olan buyurgan, despot gizemci ve gerici ilahi düşünceler ve savunmalar yaratarak kadının bilinçlenmesini engellemeye çalışır. Kadına karşı bu davranış içinde olan buyurgan ve despotik anlayış, özgür kadını savunan erkekler için de cehennem yaratmayı kendine bir görev bilir. Özellikle üniversite öğrencisi bunlar için en büyük tehlikelerden birini oluşturur. Üniversite evrensel düşünmenin merkezidir. Özgür akıl özgür eğitimde, özgür üniversitelerde gelişir. Buyurgan despot bu amaçla özellikle üniversiteleri ele geçirmeye çalışır. Çünkü bunların en büyük düşmanı özgür ve gelişmiş akıldır. Buyurgan ve despot anlayış özgür akıl karşısında küçülür, küçülür bir noktaya dönüşüp hiçleşir. Hiçleşmenin cendresine düşmüş çırpınan buyurgan, despot yapı için özgür akıldan daha büyük düşman olur mu?   Despotik ve buyurgan anlayış, toplumsal yapının kendi gerici akıllarına uygun olmasını sağlamak için sürekli büyüleyici kelimeler olan demokrasiden, özgürlükten, daha iyi bir gelecekten bahseder. Bu düşüncelerle halkın karşısına geçer ve istedikleri gerici değişiklikler için bu büyüleyici kelimeleri kullanarak halkın oyunu alır, sonra da kendi gerici yapılarına uygun buyurgan, despot yapının inşasına girişir. Bu, buyurgan, despot yapı içinde yetişmiş olan bireyler ise buyurgan, despot devlet için en iyi savunma örgütünü oluştururlar. Eski solcu olup sonradan tatlı su demokratları olanlar ise buyurgan, despot iktidarın yanlışları karşısındaki şaşkınlığa düşerler. Bunlar, iktidarın toplumsal demokrasiyi savunduğunu zannederler, ancak toplumun ve iktidarın sosyo-kültürel içeriği konusunda bilgisiz olduklarından buyurgan, despot iktidarın vahşi uygulamaları karşısında dillerini yutarlar. Örneğin başörtüsü konusunda demokrasiden, özgürlükten bahsederek oluşturdukları savunma anlayışını, demokratik eleştiri haklarını kullanmak isteyen üniversite öğrencilerine karşı güvenlik güçlerince uygulanan vahşi saldırılar karşısında gösteremezler. Göstermeleri de beklenemez. Mistik, buyurgan, despot yapıda olanlar bu despotik, vahşi uygulamalar karşısında derin bir oh çeker, ancak tatlı su demokratları ise şaşkın ördek gibi aptal aptal ortalıkta dolaşır ne diyeceklerini şaşırırlar. Ne diyelim hayatın mutat akışı içinde rastlanan ve böyle giderse de rastlanacak olan doğal davranış şekilleridir bunlar.

ÖZGÜR AKIL ÜZERİNE


1784'le Immanuel Kant şöyle yazıyordu
"Aydınlanma, insanın, kendi aklını bir başkasının kılavuzluğu olmadan kullanamayışı durumundan kurtulmasıdır İnsanların çoğu ergenliğe erişip akıllarını, tembellikten ya da korkaklıklarından kendileri kullanmak istemezler. Bu yüzden birileri, bu gibileri gözetmeyi bellerler; bu gibileri hayvan güdüyorlar gibi, önce aptallaştırırlar, kapatıldıkları yerlerden çıkmalarını şiddetle yasaklarlar; tek başlarına yürümeye kalkışırlarsa başlarına ge­lecek tehlikeleri onlara anlatırlar. Ayrıca yasalar ve mevzuat, ergin olmayı-aklını kendisi kullanmayı sürekli engeller. Bu nedenlerden kendi başına, güvenle yürüyebilen pek az kişi vardır. Oysa aydınlanma için, özgürlükten başka bir şey gerekmez. Ne var ki, dört bir yandan 'düşünmeyin' diye bağırıyorlar. Subay,”Düşünme, talimini yap”;Papaz,”Düşünme İnan”;maliyeci, 'Düşünme öde' diyor. Oysa, aklın kamu önünde kullanılması özgür olmalı. Aydınlanma böyle sağlanabilir. Hiçbir dönemin, kurumun kendisinden sonraki dönemin bilgilerini genişletmemesi, insan­ların aydınlanmada ileri gitmemesi için sözleşmeler yapamaz."
18 yy 'da Diderot, d'Alambert, J.J Rousseau, Voltaire gibi düşünürler şu noktada birleşiyorlardı ki, düşünme­nin, vicdanın ve kalemin özgür olması, bilimin ilerleme­si için çok gereklidir ve sosyal ilerlemeyi sağlayacak tek araç bilimdir.
Dünyada hüküm sürmekte olan despotik, baskıcı yönetim biçimi düşünmeyin, itaat edin, ben sizin yerinize düşünürüm, sizin için en iyi kararları ben veririm diye salvolar halinde saldırmakta. Evet genç beyefendiler düşünmeyin, evet genç hanımefendiler itaat edin, despotik buyurgan yönetim sizden düşünmenizi, üretmenizi, en basit hak istemelerinizi yasaklıyor. Çünkü sadece onlar düşünür, sadece onlar güzel geleceği düşlerler. Onlar sizin yerinize düşünür, gerekeni yaparlar. Çünkü gelecek sizlerin değil, eski hafıza sahibi despotik, baskıcı, gerici yönetimindir. Çünkü sizler gelecek değilsiniz, çünkü siz yarın bu dünyanın sahibi olmayacaksınız, çünkü siz yeni hafıza sahibi değilsiniz, çünkü onlar ölünce de sizleri yönetmek istiyorlar. Evet doğru bizleri ölüler yönetir. Kadim atalarımızın geçmişte var olmalarının bugünkü nedeni bizleriz. Onlar biz bugün yaşayalım diye geçmişte var oldular. Bugünün despot yöneticileri de gelecekte var olmak için despotik, gerici, baskıcı nesiller üretmek istiyorlar. Ama tarih yanılmaz. Bugün teknolojik gelişmenin nimetlerinden yararlanıyorsak bunun nedeni geçmişte despotik, gerici, baskıcı, faşist anlayışlara karşı savaş vermiş ilerici, devrimci, dönüşümcü atalarımızın varlıklarıdır. İyi ki onlar geçmişte vardı. İyi ki yobazlara karşı canları pahasına ilerlemeyi, dönüşümü, devinimi savundular. İlerici kadim atalarımız olmasaydı bugün sahip olduğumuz bilimsel ilerlemelerin zerresine bile sahip olamazdık. Onlar hurafelerden arındırılmış, merakın muştuladığı özgür akıllara sahiptiler. Evet genç arkadaşlarım özgür aklın peşinde koşun. O özgür akıldır ki bizi tam bağımsız, özgür kılacak, insan ama gerçek insan olduğumuzu hissettirecek yapıdır. Unutmayın hepimiz en az 50 milyar olasılıktan birisi olarak bu güzelim dünyayı yaşıyoruz. Geri kalan milyarca olasılığın önüne geçerek varlık kazanmış insansal bedenimiz ve aklımızla güneşin aydınlığını, ayın ışıltısını, doğanın muhteşemliğine şahit oluyoruz. Bizim yerimize doğma ihtimali olan milyarlarca olasılık varlık bile kazanamadan yok oldular. Onları bizler temsil ediyoruz. Eğer insan olduğumuza inanıyorsak gerçek insan gibi olmalıyız. Özgür aklın peşinde koşan, sorgulayan, araştıran, evrimci, devrimci aklı hizmete sokmak zorundayız. İnsan özgür ve yaratıcı aklı ile insan olur. Geçmişin gerici, yobazlarının temsilcileri ne yazık ki günümüzde de varlıklarını sürdürüyorlar, sürdürmek istiyorlar. Ama gelecek, tarihinde gösterdiği gibi, onlar tarafından değil ilerici evrimci, devrimci gençler tarafından şekillendirilecektir.
Siz dersinize çalışın diyorlar, konuşmayın, protesto göstermeyin diyorlar. Sizin kendi sorumluluklarınızın bilincinde olmayan kuklalar olduğunuzu vurgulamaya çalışıyorlar. DÜŞÜNMEYİN, İTAAT EDİN diye avazı çıktığı kadar bağırıyorlar. Siz insanlaşma sürecinde üzerinize düşen ödevleriniz yapın. Araştırın, sorgulayın, özgür aklın gelişimi için taze güçler olarak her türlü desteği verin. Ama sakın şiddet uygulayarak kendi haklılığınızı göstermeye çalışmayın. Despotik, baskıcı yönetimlerin özgür akıl savunucularından istediği tam da budur, ŞİDDET. Şiddet özgür aklın kullanacağı yöntem değildir. Giardino Bruno, Galileo Galilei, Albert Einstein, Charles Darwin, Yunus Emre, Mevlana Celaleddin-i Rumi şiddetten uzak, özgür aklın savunucusu olmuşlardır. Bu ve benzeri büyük insanların sayesinde uygarlığın tüm nimetlerinden yararlanıyoruz. Bize miras kalan bu nimetleri daha da ileri götürüp gelecek nesillere daha iyi bir dünya sağlamak zorundayız. Bunun yolu sorgulayan, araştıran özgür akıldan geçer. Siz bakmayın despotik, baskıcı yönetimlerin söylemlerine. Dünya onların istediği gibi olsaydı insanlık tarihi olmazdı. Tarihi yaratan insandır, ama gerçek insan. Tarihin süreğenliği, evrimin temel amaçlarından biri olan hayatta kalma stratejileri geliştiren sadece ama sadece özgür akıl sayesinde olmuştur. Gericiliğin, bağnazlığın, despotizmin tarihi acı, kan ve gözyaşı ile yazılmıştır. Özgür akıl, insanlığın uygarlık yaratmasında temel belirteç olmuştur. Bağnaz bile bugün yaşam hakkı buluyorsa onun da bu hakkını özgür akıl sağlamıştır. Ona kalsaydı kendi de dahil hiçbir akıl yeryüzünde yaşam hakkı bulamazdı. Ne mutlu özgür akla sahip olanlara, ne mutlu bizi insan yapan özgür akla sahip kadim atalarımıza.