1 Aralık 2019 Pazar

NEDİR ŞU ÖLÜM DEDİKLERİ

Dünyada hayatın 3.8 ile 4:5 milyar yıl önce başladığı sanılmaktadır, ilk insanlar 4 milyon yıl önce ortaya çıkmıştır. Yani yaklaşık 4.5 milyar yıl boyunca rastlantı zinciri kırılmadan bana kadar gelmiş ve bugün ben dünyadayım. Neredeyse sıfıra yakın ihtimal, ama ben, sen, o yarışı kazanmışız ve bugün dünyada bulunuyoruz. Şu anda yaşayan tüm canlılar bu minicik ihtimali gerçeğe dönüşmesi ile varlar. Şanssız olanlar ise var olmadılar, onlar yok hükmündedirler..
Nedense dünya bir alışkanlık haline gelmiştir birçokları için. Hâlbuki bu dünyanın bir mucize olduğunu fark etmektir önemli olan. Farkına varıldığı an, işte O AN GERÇEK DOĞUM ANIDIR. Her farkındalık yeni bir doğum anıdır insan için, zaten bir kez doğmak yetmez insana".

Aslında düşünmediğimiz düşünmek istemediğimiz bir gerçekliktir ölüm. İtalyan şair ve filozofu Dante "La Divina Commedia (İlahi Komedya)"sında
"yaşayanlara yaşamın ölüme doğru bir koşu olduğunu öğret " der.
Gılgamış Destanı'nda Utnapiştim, kızgın ölümün insanı sinsi sinsi hep arkadan izlediğini, ölümün biçiminin çizilemediğini söyler. Roma'da ölenlere Agate Tuke "uğurlar olsun" denildiği anlatılır.
Tarihte ilk kez otopsi yaparak ölüm sonrasını araştırmak isteyenler “Morti Docentus Vivi”, yani "ÖLÜLER YAŞAYANLARA ÖĞRETİR" sözcüğünden destek almışlardır. Aslında BİZİ, KENDİMİZ DEĞİL, ÖLÜLER YÖNETİR bir anlamda.  
İnsanlar sadece gerçek olarak ölümde eşittir. Bir acem şiiri şöyle der:
"Ölüm adildir. Aynı haşmetle vurur şahı, fakiri". Değil mi ki, güç önemlidir, güçlü olanın hayatta kalma şansı ve üreme ihtimali yüksektir. Budur insanı, hatta diğer canlıları güce taptıran. Ama güç ne kadar büyük olursa olsun, ölüm karşısında asla galip gelemeyecektir. Büyük filozof Sokrates, idama mahkum edildiği zaman, ölüm hakkında şöyle konuşur: “Ey hakimler, beni ölümle korkutamazsınız. Çünkü ölüm söylendiği gibi derin ve sürekli bir uykuysa, bu uykunun bir geceliğine bile hasret nice hükümdar vardır”.
Roma yasalarını içeren 12 bronz tablette yer alan bir maddede;
“Yok, eğer ölüm ebedi bir hayata geçiş, bir uyanış ise benden evvel giden sevgili dostlarımla buluşacağım için çok mutluyum.” diye yazar.
Yunus’a
"Onlar ki çoktur malları
Gör nice oldu halleri
Sonucu bir gömlek giymiş
Onunda yok yenleri" dedirtendir ölüm.
Aşık Veysel'ce
"Var mıdır dünyaya gelip de kalan
Muradu maksudu hepisi yalan
Gülüp baştan başa muradın alan
Ölümü dünyada hakikat gördüm" diye anlatılan hakikattir.
Büyük İskender'in Mezar Taşı'nda "Bir zamanlar dünyayı sığmazdı, şimdi şu küçük mezarda yatıyor" yazılıdır.
Ölümsüzlüğün peşinde çaresizce koşan insanoğlu, bununla ilgili efsaneler üreterek, varoluşsal krizini dindirmeye çalışmıştır. Babillilerin ulusal destanında Gılgamış, ölümsüzlüğü elde etmek için yeraltından ölümsüzlük otunu çıkarır. Ancak bir fırsatını bulan yılan bunu yer. Bu nedenle yılan; suyun, yaşamın ve sağlığın tanrısı olan Ningişzida'nın simgesi olmuştur. Eski Yunanlılar da yılanı, tıbbi bitkilerin özlerini bilen bir canlı gibi düşünmüşler, onu tıpta bir sembol olarak kullanmışlardır.
Lokman hekim ölümsüzlüğün sırrını bulmuş ama bir efsaneye göre içinde ölümsüzlük iksiri bulunan şişeyi köprüden geçerken düşürüp kaybetmiş, bir başka efsaneye göre ise eline yazdığı ölümsüzlük formülü yağmurda silinmiştir.   
Birçok felsefi görüş, ölümsüzlüğü insanlığa bir takım eserler verebilmek olarak görmektedir. "Hayat da masal gibidir; ne kadar uzun olduğu değil, ne kadar iyi olduğu önemlidir" der Seneca. Thomas Campbell ise şöyle demektedir: “Geride bıraktıklarımızın kalplerinde yaşamak, ölmemektedir”. Barış Manço'ya göre; "insanın adı en son ne zaman anılırsa o zaman ölmüş olur". Goethe bu konuya "Faydasız hayat bir erken ölümdür" sözleriyle katkıda bulunmaktadır.
Yaşıyorsak öleceğiz de. Ancak, Aziz Nesin'in dediği gibi ölümü hak etmek lazımdır.
Heidegger’e göre "endişe olmadan yaratıcılık olmaz" "Bizi bir şey yapma gayretine sokan tek şey, var olma süremizin kısa olduğu bilgisidir. Bu bilinç yoksa, varoluşumuz sonu gelmez bir erteleme süresi olurdu. Eğer ilelebet yaşayacağımız ve ölüm gibi bir şeyin olmadığına dair kesin bir bilgiye sahip olsaydık, kendimizi herhangi bir şey yaratmak için zorlar mıydık?
"Her türden eylemimize, fikrimize ve ilişkimize aciliyet duygusu ve anlam veren şey, yalnızca mutlak ölüm gerçeği ve hayatın görece kısalığıdır.
Eğer hayat ilelebet devam edecek olsaydı, ne yaratım, ne de gelişme olurdu." Hatta insanlaşma sürecine de ihtiyaç olmazdı. Belki de canlı diye bir varlık olmazdı. Canlılığın anlamı kalmazdı ki.
Heidegger'in uyarısına göre birlikte yaşamamız geren trajedi; ölüm tek tek her insanın gerçeği iken hiç kimsenin kendi ölümünü yaşamayacak olmasıdır. Bu deneyimi göçüp giden değil başkaları paylaşacaktır. Ölen artık yoktur. Ölümün getirdiği acı, ölünün değil yaşayanın acısıdır. Ölenin arkasından yapılan her türlü ritüel aslında geride kalanların ölüm karşısındaki güçsüzlüklerinin giderilmesine yöneliktir. Ölen için ritüel uygulanıp uygulanmamasının bir önemi yoktur. Çünkü o artık bir ölüdür.
Bu anlam yüklemelerine rağmen, şöyle der Eşkıya Filminde, Şener Şen, Uğur Yücel'e:
Korkma, sadece toprağa gideceksin
sonra toprak olacaksın
sonra sularla birlikte bir çiçeğin bedenine yürüyeceksin
oradan özüne ulaşacaksın
çiçeği özüne bir arı konacak
belki
belki o arı ben olacağım.
Aslında gerçek anlamda ölüm diye bir olgu yoktur. Değişim ve dönüşüm vardır. Sonuçta yine bu dünyada yaşamaya devam eder canlılar bedenleri vasıtasıyla. Şöyle söyler, Antik Yunan Bilgini Epikuros: Ben varsam ölüm yok, ölüm varsa ben yokum. 
İnancı güçlü olanlar için de ölüm yok, diğer dünyada yaşamın devamı vardır.
Hepimizin hücrelerinde Mitokondri denen hücre için enerji üreten yapılar vardır. Bize enerji sağlayan bu yapı, hem erkeklere, hem de kadınlara sadece ve sadece annelerimizden geçer. Annelerimize de onların annelerinden. Bu da şunu gösterir. Annelerimizin kız çocukları ve kız torunları kız evlat üzerinden soylarını devam ettirirlerse, annelerimiz ölse bile, bedenlerimizde yaşayıp, bize hayat için gerekli olan enerjiyi sağlamaya devam ederler. Yani kendi bedeni ölse bile, kız çocuklarının bedeninde yaşamaya devam ederler annelerimiz. 
Herkesin bildiği fakat hiç kimsenin yaşamadığı bir olay şeklinde tanımlanan ölüm için bir ozan şöyle der "ölmek değildir ömrümüzün en feci işi, müşkül budur ki ölmeden evvel ölür kişi".

11 Şubat 2019 Pazartesi

KENDİ KENDİNE MEME MUAYENESİ (KKMM)

KENDİ KENDİNE MEME MUAYENESİ NİÇİN ÖĞRENİLMELİ? 
    Kadınların; Kendi vücudunun sorumluluğunu alması,
    Kendi meme yapısını tanıması,
    Çeşitli değişiklikleri fark edebilmesi için
kendi kendine meme muayenesi çok önemlidir.

KENDİ KENDİNE MEME MUAYENESİ
   Kolaydır
   Herkes tarafından uygulanabilir
   Maliyeti yoktur
   Herhangi bir malzeme gerektirmez.    
   Bir sağlık kuruluşuna gitmeyi gerektirmez
   YAPAN SİZSİNİZ !!!

KENDİ KENDİNE MEME MUAYENESİ
                Maliyeti yoktur. Amaç, anormal dokuyu tanımlamak ve tedaviyi hızlandırmaktır. 
                  Memenin tüm dokularının elle muayenesi ve gözlenmesidir.
            •      Kendi kendine meme muayenesi yapan bir kadın, kısa süre içinde kendi meme dokusunu tanır.

KENDİ KENDİNE MEME MUAYENESİ’ ne ilişkin çalışma sonuçları:
     1.    Kadınlar bu konuda yeterli ve doğru bilgiye sahip değiller
     2.    KKMM yapan kadın oranı oldukça düşük, en düşük %2,66 ve en yüksek %28,8
     3.    Erken tanı yöntemlerini etkili şekilde kullanmamada en önemli etmen bilgi eksikliği olmasıdır.

KENDİ KENDİNE MEME MUAYENESİ NE ZAMAN YAPILMALIDIR?
       •        Menstruasyon gören (20 yaş üzeri) kadınlarda aylık olarak memelerin yumuşak hissedildiği menstrüasyonun başlangıcından sonraki 5-7 günde 

     •     Menstruasyonu olmayan kadınlarda (gebelik, laktasyon, menapoz) her ayın belirli bir gününde.

KENDİ KENDİNE MEME MUAYENESİ
       •   Bir bölümü ayna karşısında ayakta,
       •   Bir bölümü yatarak yapılır.

KENDİ KENDİNE MEME MUAYENESİ YAPACAK KİŞİNİN BİLMESİ GEREKENLER

  Doğru duruş
  Muayene edilecek alan
  Palpasyon (elle muayene) tekniği
  Palpasyonda Meme ucu muayenesi de yapılmalıdır
•   Aksilla (koltukaltı) bölgesinin muayenesi.

 KENDİ KENDİNE MEME MUAYENESİ NASIL YAPILIR?
         Ayna karşısında bakarak
 
Gözlem için kollar her iki yanda sarkık ve gevşek

 
Kollar belde

 
Kollar her iki yanda başın üzerine doğru kaldırılmış

MUAYENE EDİLECEK ALAN
  Yanlarda ortada sternum (göğüs kemiği, iman tahtası kemiği) ortasından aksiller (koltukaltı) çizgisinin ortasına kadar, yukarıda klavikuladan (köprücük kemiğinden) aşağıda meme hattının bitiminden 1-2 cm aşağıya kadar olan alan muayene edilmelidir.
 


MUAYENE EDİLEN ALANIN PALPASYONU
         Memesi küçük olanlarda muayene edilecek tarafın altına bir yastık konularak o taraf kol avuç içi yukarı gelecek ve kol dik açı yapacak şekilde yana uzatılır.
         Memesi büyük olanlarda aynı pozisyonda kol baş üzerine doğru uzatılır.


Aksiller (koltukaltı) Bölgenin Muayenesi

Meme Başı Muayenesi  Nasıl Yapılmalıdır ?
Meme başı; baş ve işaret parmağı arasında nazikçe çekilir.


PALPASYON TEKNİĞİ
   Sirküler
   Vertikal çizgiler halinde
   Işınsal çizgiler tarzında















MEMEDE GÖZLENECEK DURUMLAR
    Memede kitle
    Memelerden birinde anormal büyüme
    Bir memenin diğerinden anormal şekilde sarkık olması
    Meme cildinde buruşukluk
    Meme ucunda çukurlaşma
    Meme ucunda kanlı akıntı
    Meme ucu renginde değişiklik
    Meme komşu lenf nodlarında (bezelerinde) büyüme
    Üst kolda anormal büyüme

SAPTANAN KİTLENİN BOYUTU













Şekilde de görüldüğü gibi kendi kendine meme muayenesi yapmayan, meme muayenesi de yaptırmayan kadınlarda memede kitle saptandığında, eğer kanser ise geç evrede olma ihtimali yüksektir. 

KENDİ KENDİNE MEME MUAYENESİ
   NE SIKLIKTA YAPILMALIDIR?
     Ayda bir kez
   HANGİ GÜN YAPILMALIDIR?
     Adet görenlerde: Adetin bittiği hafta içinde ( 5-7 gün )
     Adet görmeyenlerde: Her ayın aynı günü…               

ELİNİZE KİTLE GELDİĞİNDE…
   Hemen korkmayın!
   Çok büyük bir ihtimalle iyi huylu bir kitledir!
   İyi huylu olma ihtimali % 90’dan fazla

İletişim:
Mail adresi: mgorgulu27@yahoo.com
Tel: 0212 660 22 01

31 Ocak 2019 Perşembe

Dr. MEHMET GÖRGÜLÜ MD, MA, PhD

Genel Cerrahi Uzmanı MD, 
Adli Bilimler (Adli Antropoloji, Kriminalistik, Adli Genetik) Uzmanı PhD., 
Psikolog MA, 
Sosyolog

Gaziantep doğumluyum. Gaziantep Lisesinden mezun olduktan sonra İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesini bitirdim. Trabzon Numune Hastahanesi acil serviste 17 ay mecburi hizmet yaptıktan sonra İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nde Genel Cerrahi dalında uzmanlık eğitimini tamamladım. Şanlı Urfa Birecik Devlet Hastanesinde bir yıl mecburi hizmet yaptıktan sonra Almanya’ya gittim ve orada mesleki olarak çeşitli eğitimler aldım. İ.Ü. Adli Tıp enstitüsünde adli Bilimler doktorası, İstanbul Aydın Üniversitesinde Psikoloji Yüksek lisansı eğitimlerini tamamladım. Anadolu Üniversitesi Kamu Yönetimi, Sosyoloji, Felsefe ve Adalet bölümlerini bitirdim. İstanbul Altınbaş Üniversitesi Hukuk fakültesini bitirdim. Halen İstanbul Altınbaş Üniversitesinde öğretim üyesiyim ve Antik DNA  AR-GE (Araştırma ve Uygulama) Birimi sorumlusu olarak çalışmaktayım. Ayrıca Kuantum biyolojisi alanında bir yapılanma çalışmamız vardır.
Ülkemizde çeşitli kazılarda insan kemikleri başta olmak üzere biyolojik materyalleri incelemek amacıyla Adli Antropolog olarak çalışmaktayım. Bu amaçla insan kemiklerinin boy, yaş, cinsiyet, hastalık, beslenme biçimlerini saptamaktayım. Ayrıca kemiklerden elde edilen genler ile köken, hastalık ve evrim çalışmalarını yürütmekteyim. Bu gen çalışmaları literatürde Antik DNA çalışmaları olarak bilinmektedir.
Çalışma alanlarım Evrim, Meme Kanseri ve Cerrahisi, Genetik Yapıya Göre Beslenme ve Diyet, Genetik Profilleme İle Hastalık Riskleri Skorlama, Botoks, Mezoterapi, Ozon, Dolgu ve PRP Uygulamaları, Psikoterapi, Adli ve Hukuki Danışmanlıktır.
PRP TEDAVİSİ NEDİR?


PRP, kişinin vücudundan küçük bir miktar kan alındıktan sonra kanın özel bir işlem ile plazmasının ayrıştırılarak, ayrıştırılan plazmanın vücuda enjeksiyon yoluyla geri verilmesi işlemidir. PRP, İngilizce, Platelet Rich Plasma kelimelerinin ilk harflerinden oluşur. Trombositten zengin plazma anlamına gelir. Vücudumuzdaki temel görevi kanın pıhtılaşmasını sağlamak olan trombositler, içerdikleri büyüme faktörleri sayesinde yara iyileşmesinde de önemli role sahiplerdir. Kanın özel bir işlemden geçirilmesiyle zengin trombosit içeren plazma elde edilir. PRP yöntemiyle elde edilen serumdaki trombositler ve büyüme faktörleri, yeni kolajen oluşumunu ve hücreler arası maddeyi çoğaltarak cildi yenilemek üzere derinin alt dokularına yayılır. Kök hücre mantığına dayanan PRP tedavisinde trombositlerden, tüm yara iyileşmesi ve doku yenilenmesini süreçlerini başlatan, yaşamsal öneme sahip büyüme faktörlerini elde etmek amaçlanır.  
Kozmetik amaçlı olarak cilt gençleştirmenin yanı sıra yara izleri, çatlakların giderilmesi, saç dökülmesi ve ortopedi tedavisinde de kullanılan PRP tedavisi, vücuda herhangi yabancı madde veya ilaç vermeden tamamen doğal bir gençleşme sağlar.
Yaş ve çevresel faktörler nedeniyle yaşlanan deride, gözle görülebilen birçok değişiklik olur. Derinin elastikiyeti azalır, kırışıklıklar artar ve deride sarkmalar meydana gelir. Tüm bunlardan; derideki kolajen, elastik liflerdeki azalma ve yapılarındaki bozulma sorumludur. Antiaging amaçlı PRP tedavisi  ile trombositlerin içerdiği büyüme faktörleri sayesinde, derideki kolajen ve elastik liflerin yapımının artırılması hedeflenir. PRP işlemi ile vücuda herhangi yabancı madde veya ilaç vermeden, kişinin kendi kanından elde edilen plazma verildiğinden tamamen doğal bir gençleşme sağlanır. PRP yaptıranlar ilk seanslardan itibaren öncelikle cildin kuru ve mat görünümünde düzelme fark ederler. Takip eden uygulamalar ile PRP yaptıranlarda kırışıklarda hafifleme, cildin elastikiyetinde artma gözlenir.
PRP’nin en önemli özellikleri;  
- Uzun etkilidir.
- Deriyi en doğal biçimde yeniden canlandırır, yapılandırır.
- Kolay ve güvenli biçimde uygulanır.
- Sadece yeni kolajen oluşumunu değil, derinin tüm yaşamsal işlevlerini destekler.
- Kırışıklıkları ve çizgileri deriyi “doldurarak” değil “gençleştirerek” giderir.
- PRP sonrasında ciltte ortaya çıkan parlak ve sağlıklı cilt görünümü bir süre sonra hafifleyebilir. Bu nedenle ek cilt gençleştirici uygulamalar ile takviye yapılmalıdır. 3 veya 4 kürlük PRP uygulamasından sonra kürleri her 10-12 ayda bir tekrar etmek gençleşme etkisini neredeyse kalıcı hale getirir.

PRP TEDAVİSİ NASIL YAPILIR?
PRP tedavisi için hastanın kendi kanı alınarak, 4000 devir/dakikaya ayarlanmış santrifüj cihazında 10 dakika santrifüj edilir. Aktive olmuş trombositler ve lökositler büyüme faktörleri salgılar. PRP yönteminde, büyüme faktörleri kök hücrelerin göçünü ve çoğalmasını tetikler. Böylece dokuda yenilenme meydana geldiği düşünülmektedir. Bu yöntemin en önemli avantajı hastanın kendi kanından elde edilmiş olması ve alerji riski taşımamasıdır. Elde edilen plazma ciltte uygun görülen yerlere enjekte edilir. İşlem çok ağrılı olmamakla beraber isteyen kişilerde yüze lokal anestetik krem sürüldükten sonra işlem yapılır.
PRP Hakkında Bilmemiz Gerekenler:
- PRP yöntemi 2 ila 4 haftalık aralıklarla 3 ila 4 seans uygulanmalıdır.
- PRP işleminin 8 ila 10 ayda bir tekrarlanması gereklidir. Cildimizin yaşlanma süreci devamlıdır. Dolayısıyla PRP uygulamalarının düzenli olarak tekrarlanması, yaşlanma sürecinin geciktirilmesinde ve cildimize olan etkilerinin azaltılmasında faydalı olacaktır.  

PRP NEDEN UYGULANIR?
PRP uygulamanın pek çok nedeni vardır. Bunlardan bazıları şöyle sıralanabilir;
- Deriye esneklik ve parlaklık kazandırmak
- Saç dökülmesini önlemek, saçları güçlendirmek
- Kırışıklıkları ve çöküntüleri önlemek
- Yara, çatlak ve deri hasarında deriyi yeniden yapılandırmak
- Lazer gibi işlemler sonrasında derinin hızla yapılanmasını sağlamak
- Estetik amaçlı olarak yüz, el ve kollar, bacak içleri, boyun ve dekolte gibi bölgelerde kullanılır.

PRP İLE CİLT GENÇLEŞTİRME
Bu işlem çoğunlukla yüz, boyun, dekolte, eller, bacak içleri, kollar gibi vücudu çeşitli bölümleri için düşünülebilir. Özellikle lazer ve peeling gibi uygulamalardan hemen sonra derinin hızla yapılanmasını sağlamak mümkün olur. UV ışınlarına maruz kalmış ciltlerde kırışıklıkların, lekelerin, çöküntülerin giderilmesi sağlanabilir. Esneklik ve parlaklığın cilde yeniden kazandırılması da PRP ile cilt gençleştirmenin en önemli sonuçlarından biridir.  Ayrıca vücuttaki iyileşmesi uzun süren yaraların iyileştirilmesi, çatlak gibi deri niteliğinin zarar gördüğü durumlar da PRP ile kontrol altına alınabilir.
PRP, kan alınmasından dolgu veya mezoterapi ya da maske uygulamasına kadar olan tüp süreçte teknik ve hijyenik nedenlerle aynı yerde yapılması gereken bir işlemdir.  Kişinin kendi kanının yine kendi vücuduna enjekte edilmesiyle gençleşmeyi sağlayan PRP ortalama 2-4 hafta aralıklar ile 3-4 seans sürebilir. PRP yönteminin en belirgin özelliği vücuda herhangi yabancı madde veya ilaç vermeden tamamen doğal bir gençleşme sağlar. PRP sayesinde ilk seanslardan itibaren öncelikle ciltteki kuru ve mat görünüm düzelir. Arıdan da kırışıklarda hafifleme, cildin elastikiyetinde artma gözlenir. PRP sadece yaşlanma belirtilerini hafifletmeye yaramaz. Aynı zamanda yaşlanma sürecini de yavaşlatarak adeta ‘’gençlik aşısı’’ etkisi gösterir. Bu nedenle yaşlanma belirtilerini beklemeden yaşlanma sürecini yavaşlatmak isteyen her yetişkinin başvurabileceği bir yöntemdir.

PRP İLE SAÇ TEDAVİSİ
Günlük 100-150 tel saç dökülmesi normal kabul edilmektedir. Bundan fazla olursa saç dökülmesi ciddiye alınmalıdır. PRP, saç tedavisinde de başarılı sonuçlar elde edilmesini sağlamaktadır. PRP’de trombositten zengin plazma saç dökülen bölgelere enjekte edilir. Bu yöntem özellikle genetik dökülmelerde etkilidir. Saç mezoterapisi de yine genetik dökülmesi olanlara PRP ile kombine uygulanabilir.
Seyrelmiş bölgeye napaj denilen yüzeyel bir işlemle enjekte edeilir. Bu uygulamanın temelinde doku yenilenmesi vardır. PRP ile saç tedavisi yaklaşık olarak 30 dk. kadar sürer ve uygulama esnasında  acı olmaz. PRP sonrasında da herhangi bir iz kalmamakta ve kişi hemen rutin hayatına devam edebilmektedir.
PRP ile saç tedavisi ortalama 15 günde bir en fazla 30 dakika uygulanır ve genellikle 3-4 ay sürer. Sonrasında her yıl bir defa uygulanması yeterli olacaktır.

PRP NASIL UYGULANIR?
PRP işlemi uzman doktorlar tarafından uygulanması gereken bir tedavi yöntemidir. Öncelikle hastadan alınan kan steril şartlarda özel bir tüpün içine konulur. Sonrasında kan içinde jel bulunan tüpe yerleştirilir. Santrifüje konulan tüpteki kanın içindeki maddeler 5-8 dakika içinde ayrıştırılır. Kanın tronbositlerden ve büyüme faktörlerinden zengin plazma kısmı ayrıştırılmış olur. Elde edilen karışım enjeksiyon yöntemi ile ilgili alana uygulanır. PRP 15 günde bir ortalama 6-8 seans, kişinin ihtiyacına göre mezoterapi ile kombine edilerek uygulanır.  PRP kürü tamamlandıktan sonra yılda 1-2 kez enjeksiyonlarla işlemin devamı sağlanabilir.

PRP’NİN YAN ETKİLERİ
PRP tedavisinin uygulandığı alanda enjeksiyonun batım yaptığı yerlerde ufak şişlikler, ağrı ve morarma olabilir. Enfeksiyona yol açmamak için tedavinin yapıldığı bölgenin hijyenine özen gösterilmesi gerekir. Ancak bu yan etkiler çok sık görülmez, herhangi bir alerjik reaksiyona neden olmaz. Kan sulandırıcı ilaç kullananlar, kanser öyküsü bulunanlar, çeşitli kan hastalıklarına sahip olanlar PRP yapılacak bölgede infeksiyon ya da iltihap olanlar, hamile ve emziren kadınların PRP yaptırması uygun değildir. PRP tedavisi sonrasında ilk gün banyo yapılmaması ve güneşten korunmak da tavsiye edilir.

Detaylı bilgi için 
mail adresi: mgorgulu27@yahoo.com 
Tel: 0212 660 22 01