Devrimci alternatiflerle tanışmamış, bundan yoksun
olan kitleler, toplumsal demokrasi kendilerini hayal kırıklığına uğrattığında
tutucu yapıya dönerler. Bu kitleler durumlarının kötü olmasının sorumluluğunu
içinde yaşadıkları toplumsal demokraside ararlar. Bunun sonucu ise tutucu
eğilimlerin güçlenmesi, yani faşizmdir. Faşist yapılanma hem sosyal
örgütlenmede, hem de dinsel alanda olur. Toplumsal altüst oluşlar, yönetsel ve
dinsel algılamalarda tutucu yapının güçlenmesine yol açar. Alternatif
yöntemlerin de olabileceğinden habersiz kitleler, içinde bulundukları sistemin
daha da tutucu hale gelmesini istemekten başka şansa sahip değillerdir. Toplum
içerisinde kişiliksiz ve adsız yaşam sürdüren bireyler, kendilerini ifade
edebilmek için buyurgan önder ihtiyacı içine girerler. Bunu fark eden buyurgan
nitelikli kişiler de bu bireylerin efendiliğine atlamak için uygun fırsat
kollarlar, fırsatlar çıktığı anda da efendilik statüsüne yükselirler. Fırsatın
çıkmadığı durumda ise, o fırsatı yaratmak için provokatif eylemlere girişirler,
toplumun gizemli ve dinsel yapısına aşırı vurgular yaparlar, geleneksel yapının
ve ailenin yüceltilmesi kavramlarını sık sık kullanmaya başlarlar. Despotik,
buyurgan nitelikli kişiler adsızların, ötekileştirilmişlerin efendisi olmayı
sürdürmek için, bunlara kendi yarattığı dünyanın kurallarına uygun kişilik
yapısı dayatırlar. Böylece adsız ve ötekileştirilmişler, sözde kendilerini
ifade edecek ortamı yaratan önderlerine sıkı şekilde bağlanır ve onunla
özdeşleşirler. Bu özdeşleşme o kadar ileri derecelere götürülür ki, önder ve
onun buyurgan, despotik yönetim anlayışına yapılacak en küçük eleştiriye bile
tahammül gösterilmez ve eleştiri sahibi imha edilmeye çalışılır. Eleştirinin
kendisi ötekinin toplumsal durumunu vurgular, ancak öteki bununla yüzleşmek
istemez. Nasıl istesin ki, toplum içinde bir adsız olarak yaşamaktadır ve
önderden kopuş yine adsız, ötekileştirilmiş dünyaya dönmek demektir.
Karşıtlarına karşı gösterilen saldırgan davranışın temelinde bu yatar. Köleleştirilen
adsız ve ötekileştirilmişler buyurgan ve despotik öndere bağımlılığa
katlanabilmeleri için, buyurgan, despot onlardaki bağımsız düşünme, kendi
kişiliğini bağımsız olarak geliştirme bilincini bastırmak için elinden gelen
her şeyi yapar. Örneğin kadına örtünmenin ilahi bir buyruk olduğunu vurgular,
böylece hem fiziksel hem de düşünsel tesettürü sağlamaya çalışır. Kadının
düşünen, yaratan, eleştiren, üreten bir varlık değil, sadece çocuk doğurmak
için yapılandırıldığına ve böylece erkek efendinin bir kölesi olduğuna
inandırılmaya çalışılır. Analığın ülküleştirilmesi, göklere çıkarılması,
ama aynı zamanda kadının dört duvar arasında esir olarak tutulmaya çalışılması
arasındaki çelişki işte burada yatar. Buyurgan ve despot için kadın, erkeğin
türünün devamını sağlamanın ve evlenerek gittiği ailenin kölesi olmanın dışında
başka bir şey değildir. Çünkü kadına açıkça ve resmen düşünme ve özgür davranma
hakkını tanımak, tüm buyurgan, despot öğreti yapının gümbür gümbür çökmesine
yol açar. Despotik ve buyurgan devlet kendi korumasını sağlamak için aynı
özelliklere sahip bireylere ihtiyaç duyar. Bu amaçla kendi öğretilerine uygun
aile yapısını oluşturmaya ve onu desteklemeye başlar. Böylece kendi despotik ve
buyurgan yapısını savunacak köleleştirilmiş bireylerden savunma hatları
oluşturur. Bu kişiliklerden despotik ve buyurgan öğretinin yılmaz savunucuları
ortaya çıkar. Bu yılmaz savunuculara tek görev verilir: gerici düzenin düşmanı
olarak görülen özgür akla sahip yurttaşların ezilmesi. Buyurgan despotik
yönetim, yılmaz savunucular elde etmek amacıyla kalabalık ailenin mutluluğu
öğretisini işlemeye başlar. Böylece sürekli yeni kuvvetler elde etmeyi garanti
altına almaya çalışır. Burada kadına çok çocuk doğurma görevini verir. Böylece
kadının insan olma işlevi değersizleştirilir ve kadın buyurgan, despotik
yönetimin sürdürülmesi için çocuk üretim makinesine
dönüştürülür. Buyurgan, despotik anlayış için ülküleştirilmiş annelik
kavramı geliştirilir. Diyalektiğin özü gereği bunun karşısına da kötü örnek
olarak düşünen, üreten, sorgulayan kadın konur. Buyurgan, despot için bu
kadınlar arasında ayırım yapmak çok önemlidir. Buyurgan, despot sokak kızı
olarak gördüğü devrimci, üretici, düşünen, sorgulayan kadın varlığından şeytan
görmüşçesine ürker ve onları bedenini satan iğrenç varlıklar olarak görür. Buyurgan,
despot için kadın, erkeğin kölesi olmayı kabullenmiş ve görevi sadece erkeğin
neslini sürdürmek olan bir yaratıktır, kadın onlar için bir insan bile
değildir. Buyurgan, despot kendi istediği özelliklere uygun kadın profili
görürse, örneğin başörtüsünü savunma amaçlı eylem yapan kadınlar gibi, onların
kılına dokunmaz. Kadını daha da kişiliksizleştirecek gerici başkaldırmaları
gördüğünde ise onlara müdahale etmez, tam aksine onları destekler ve örneğin
düzenin koyduğu gösteri yasağına aykırı davransa bile gayet nazik davranışlarda
bulunur. Ancak sokak kızı olarak gördüğü ve insan olarak değerlendirmediği,
bağımsız ve kendi kişiliğine sahip olan kadınların daha fazla özgürlük
istemelerini kendi buyurgan, despot yapısına ciddi bir saldırı olarak görür ve
en küçük hak talebini bastırmak için en vahşi yöntemleri uygulamaktan kaçınmaz.
Bunun neden yapıldığı sorusuna ise aile ve ülkenin birliğini, ahlakını,
namusunu korumak için diye cevap verir. Temel amaç sadece ve sadece doğurmak
için koşullandırılmış, köle zihniyetli kadın yaratmaktır. Bunu yaparken de
kadının çocuğu hangi şartlarda doğurmak istediği, nasıl yetiştirmek istediği,
kaç çocuk sahibi olmak istediği gibi en basit insani sorularına cevap vermez,
aksine bunlarda dahil tüm konularda kuralları kendisi koyar. Kadının her alanda
mutlak özgürlük kazanması, buyurgan, despot devlet ve aile yapısının
önündeki en önemli tehlikedir. Bunun bilincinde olan buyurgan,
despot gizemci ve gerici ilahi düşünceler ve savunmalar yaratarak kadının
bilinçlenmesini engellemeye çalışır. Kadına karşı bu davranış içinde olan
buyurgan ve despotik anlayış, özgür kadını savunan erkekler için de cehennem
yaratmayı kendine bir görev bilir. Özellikle üniversite öğrencisi bunlar için
en büyük tehlikelerden birini oluşturur. Üniversite evrensel düşünmenin
merkezidir. Özgür akıl özgür eğitimde, özgür üniversitelerde gelişir. Buyurgan
despot bu amaçla özellikle üniversiteleri ele geçirmeye çalışır. Çünkü bunların
en büyük düşmanı özgür ve gelişmiş akıldır. Buyurgan ve despot anlayış özgür
akıl karşısında küçülür, küçülür bir noktaya dönüşüp hiçleşir. Hiçleşmenin
cendresine düşmüş çırpınan buyurgan, despot yapı için özgür akıldan daha
büyük düşman olur mu? Despotik ve buyurgan anlayış, toplumsal
yapının kendi gerici akıllarına uygun olmasını sağlamak için sürekli büyüleyici
kelimeler olan demokrasiden, özgürlükten, daha iyi bir gelecekten bahseder. Bu
düşüncelerle halkın karşısına geçer ve istedikleri gerici değişiklikler için bu
büyüleyici kelimeleri kullanarak halkın oyunu alır, sonra da kendi gerici
yapılarına uygun buyurgan, despot yapının inşasına girişir.
Bu, buyurgan, despot yapı içinde yetişmiş olan bireyler ise buyurgan,
despot devlet için en iyi savunma örgütünü oluştururlar. Eski solcu
olup sonradan tatlı su demokratları olanlar ise buyurgan, despot iktidarın
yanlışları karşısındaki şaşkınlığa düşerler. Bunlar, iktidarın toplumsal
demokrasiyi savunduğunu zannederler, ancak toplumun ve iktidarın sosyo-kültürel
içeriği konusunda bilgisiz olduklarından buyurgan, despot iktidarın vahşi
uygulamaları karşısında dillerini yutarlar. Örneğin başörtüsü konusunda
demokrasiden, özgürlükten bahsederek oluşturdukları savunma anlayışını,
demokratik eleştiri haklarını kullanmak isteyen üniversite öğrencilerine karşı
güvenlik güçlerince uygulanan vahşi saldırılar karşısında gösteremezler.
Göstermeleri de beklenemez. Mistik, buyurgan, despot yapıda olanlar bu
despotik, vahşi uygulamalar karşısında derin bir oh çeker, ancak tatlı su
demokratları ise şaşkın ördek gibi aptal aptal ortalıkta dolaşır ne
diyeceklerini şaşırırlar. Ne diyelim hayatın mutat akışı içinde rastlanan ve
böyle giderse de rastlanacak olan doğal davranış şekilleridir bunlar.